30 Ekim 2012 Salı

Tatilin Ardından

   9 günlük uzun tatilimin son günündeyim ve son günümü kendime bunu kabul ettirmeye çalışarak geçirdim.. Tam benlik bir bir davranış :)) Seçtiğim küçük güzel birkaç an ile tatile veda postumu da hazırladıktan sonraaaa... Sabah çalan alarm artık geri dönebilirsin!! Hazırım ve senden korkmuyorummm!


   Deniz'cimle tüm gezmeler tozmalar, takıp takıştırmalar, rengarenk anlar hep çok keyifliydi.


   Arkadaşlarımla buluşmalar çok eğlenceli , Bisquitte limonataları çok lezzetliydi.


   Son olarak, tatilin öncesinde ve tatil boyunca hep benimle olan, ki sonrasında da beni asla terketmiyceğini adım gibi bildiğim sevgili çikolatalarım ve benim tatlı lattem..
   İyi ki hep benimlesiniz.

29 Ekim 2012 Pazartesi

Sanat ve Moda için


   Vogue Türkiye, Kasım ayında koleksiyonerler için bir sanat sayısı hazırladı. Kapak tasarımı Taner Ceylan'a ait. Dergide Taner Ceylan röportajı ve resimleri de yer alıyor. Ben içeriğe hızlıca bir baktım, şuan kahvem ve sanat dolu Kasım Vogue Türkiye'si ile başbaşa kalmak için sabırsızlanıyorum !!
   Küçük postum hazır olduğuna göre, ilk olarak günün 2. kahvesini hazırlamak için kahve makineme ve hemen ardından dergime koşuyorum.

takısal


İlham geliyorum demez, kahve keyfi takısız olmaz.

27 Ekim 2012 Cumartesi

Biz Olalım Yeter !

Sütsüz koyu bir kahve + gereksiz gürültülü müzik = hafifinden mutsuzluk
Şu vedalar beni mahvediyor. Dün mutluluk pik yaptı, bugün ise gün boyunca inişteydi ve şuan pff..


Hep diyoruz 'biz olalım yeter!' ve yetiyor da.. Sokaklara hayat geliyor, ardından sokaklar coşuyor :))


Makarnasız olmaz diyoruz mesela. Aç veya tok olmak.. O da ne?? Nasıl yani tokuz diye makarna yemiycez mi cidden !! Ne alakaaa??


Her mekanda en güzel renkler bizim karşımıza çıkıyor. Hani diyoruz ya 'biz olalım yeter!', yetiyor işte :))


Takı vitrinleri şeklinde dolaşmak, hep bizken en eğlenceli halini alıyor.


Şu küçücük defterin içinde biz Londra'da, İzmir'de, Paris'de, Barselona'da, Marmaris'te, Antalya'dayız. Ancak işte zor olan şuan, biz olamadığımız zamanlar, özellikle şu ilk saatler en fenası.. Hep bu yüzden sütsüz, iğrenç bi kahve içiyorum tam şuan.
Sabah olsun hemen kendime bi latte yapıcam.

Dün biz; Gül Sokak, Gazi Kadınlar Sokağı, Muzzaffer İzgü Sokağı, Can Yücel Sokak ve Kordondaydık.
Bu gün ben hala İzmir'deyim evimde, sen de İstanbul'dasın yeni evinde. Özledim bile.

Kız arkadaş = gez toz + alışveriş + makarna + sütlü kahve + hep gül hep gül + veda ile yıkıl + abart uçsun :)

Yeni şehrinde yeni başlayan hayatın, şuana kadar olandan bile daha keyifli, daha mutlu ve daha fazlası gerçekten var olabilir mi bilmiyorum ama daha renkli olsun. Her yeni şehirde, ülkede tatlı tatlı tembellikler yap :))

26 Ekim 2012 Cuma

Mutlu Bir Gün İçin;

   Evden dışarı adımımı atar atmaz 'Iyyyyy ben ne giydim yaaaaa!!' 'Bu ayakkabılarla bütün gün nasıl idare edicem??' vb. düşüncelerle dolarsam, o gün belli ki zorlu geçicek. Ancak takılarım harikaaaa ise ve yanımda deli özlediğim, süper sevdiğim, günlerdir yolunu gözlediğim :)) biricik arkadaşım varsa günümün kötü geçme ihtimali var mıdır ??


   Bilekler, parmaklar, yakalar.. Aman tek birini bile atlamayalım, teker teker dolduralım. Bugün bayram, takıları abartalım uçsun :)


   Dün gece yaptığımız; tırnak koyu-uçlar açık olan french, bugün sabahtan tam tersine çevrildi ve bu defa tarafımızdan çok daha fazla beğenildi. Güzel gülüşlü denizimle latteler hep daha lezzetli, günler hep daha güneşli daha polyanna, biz hep daha güzeliz :))


22 Ekim 2012 Pazartesi

seni seviyorum irina

 
   Birkaç haftadır 'neden artık tiyatroya gitmiyoruz?' sorusu bizi oldukça rahatsız etmeye başlamıştı ve bunun üzerine geçen cumartesi, arkadaşımın afişini gördüğü 'seni seviyorum irina' isimli oyunu izlemeye karar verdik. Hemen iletişim numarasını arayıp birkaç küçük bilgi aldıktan sonra, konusu hakkında fikir yürütmeye başladık. Afişteki kadının fotoğrafı nedeniyle de, tamam dedik 'bu kesin Balkanlarda geçen, eski dönemlerden bir aşk hikayesi ' olley!!!!
   Oyun 20:30da başlıycaktı ve bizim iş çıkışı bolca vaktimiz vardı. İlk olarak binamızın hemen karşısındaki yemyeşil ağaçlar altındaki kahvede, fincanda pişmiş misss Türk kahvelerimizi içtik. Bu arada kahve dediğim, tahta iskemleleri ve ekoseli masa örtüleriyle bildiğimiz açık hava kahvehanesi, 'cafe' filan değil yani. İşletmeci, kadın olunca masaların üzerinde, kesilmiş pet şişeler içinde bile olsa rengarenk çiçekler oluyor.
   Oyun, Güzelyalı Kültür Merkezi'ndeydi ve bizim hala vaktimiz vardı. Normal şartlarda sahil tarafında oturup, birkaç bişey içip salona gitmek en mantıklı seçenekti. Ancak biz ara sokaklarda çiğ köfte dürüm yiyip, üzerine de cila olarak 2şer midyeyi tercih ettik :)) tabi bunların yanında çok tatlı bir sohbet de bize eşlik etti.
   Oyuna gelince.. yaratıcılığımıza gerçekten hayran kaldık, çünkü konunun bizim düşündüğümüzle alakası yoktu. Olsun biz sürprizleri seviyoruz :)) Oyunun yazarı, yönetmeni ve başrol erkek oyuncusu aynı kişiydi (bu, yazdığı 19. oyunmuş). 2. ve son oyuncu da meşhur İrina olan kadın oyuncuydu. 2 perdelik oyunda, isminin Haldun mu, Hilmi mi, Hakan mı veya başka birşey mi olduğuna karar verilmeyen erkek karakterin, İrina tarafından terkedilmesiyle içinde bocaladığı, hayal mi gerçek mi olduğuna karar veremediği anlar anlatılıyor. Bu sırada da İrina isimli karakter sürekli oyuna girip çıkıyor.
   Bu arada kadın oyuncu, oyunun temposunu çok fazla alçalttı, çok zayıf kaldı. Oynarken ben rol yapıyorum diye bağırdı resmen. Zaten sadece 2 kişilik olan oyunda, İrina gibi bir karakteri canlandırması için neden bukadar zayıf bir oyuncunun seçildiğini anlayamadık.
   Temel amaç tiyatro olmasına ve izlediğimiz oyunu sevmememize rağmen, akşamımızın tamamını düşününce inanılmaz keyif aldık, çok eğlendik :)) ve mutlaka daha sık tiyatroya gitmeye karar verdik..
   Yoğun bir iş günü,kahve,çiğ köfte-midye (ilginç ama midemizi bozmadık), çok tatlı sohbetimiz,tiyatro. Hepsi birarada düşünülemiyor değil mi? Ancak bu kadar eğlenceli geçmesinin nedeni, işte tam da buydu.

16 Ekim 2012 Salı

Oz Büyücüsü


   Ayakkabılarımın, Dorothy'nin yakut ayakkabıları gibi parıl parıl parlamaması, onları giyince kendimi Batı'nın lanetli cadısından kaçıyormuş gibi hissetmeme engel değil !

   Dorothy'nin ayakkabıları, şu son birkaç sezonun ürünü olsaydı eminim onlar da üçgen burunlu olurdu :))

15 Ekim 2012 Pazartesi

Yeni Hafta


-Güneşli olsun (biraz yağmur yağsın).
-Eğlenceli olsun.
-Müzikli,kitaplı,dergili,sinemalı,tiyatrolu,baleli,operalı.. işte sanatlı olsun diyelim.
-Rengarenk olsun (bazı günler gri olsun).
-Romantik olsun.
-Huzurlu olsun.
-Mutlaka deniz manzaralı olsun.

9 Ekim 2012 Salı

Evde de vakit güzel geçer

   Bütün bir hafta tatili bekledim. Hep bu olmaz mı?
   Neee daha 4 gün mü vaar :s 3 gün kaldı hmm geçer yaa.. Evet 2 günnnnnnn!!! Yarın tatil holleyyy :)))

   ..ve adımımı dışarı atamadan kocaman 2 gün tatilim uçar gider. Ama evde de güzel vakit geçer :)


   Mesela güne kahve ve miss çikolatalarla başladıysam,


   öğlen bir kap dondurma eşliğinde güzel bir film izlediysem,


   günü de müzik, dergiler, kahveler ve tatlı arkadaşımla çook keyifli bir sohbetle sonlandırdıysam, o gün güzel bir gündür.

   Ancak bütün hafta bekleyip sonunda kavuştuğum 2 tatil günümü yatakta, hasta, mikroplarla savaşarak geçirdiysem bu hafta nasıl bitecek ??

3 Ekim 2012 Çarşamba

sarı


  Bu sıralar en severek kullandığım taşlı, sarı kolyem.. 2 post önce anlattığım mercan renkli kolye ile aynı şekilde yaptım bunu da. Ancak bu daha taşlı daha parıl parıl :)
  Latte-tak takıştır-kiremit rengi-femme fatale-to rome with love.
  missss

2 Ekim 2012 Salı

Eylül son hafta Paris

Geçen hafta Paris'te olan Selvi'nin benim için çektiği fotoğraflardan bir kaçını paylaşmak istedim.


  Marc Jacobs'ın, güncel sanatın ilginç isimlerinden Yayoi Kusama ile çalışması sonucu ortaya çıkan Louis Vuitton vitrinleri.. Kusama yaklaşık 35 yıldır, kendi arzusuyla Japonya'da bir psikiyatri kliniğinde yaşıyor.

  10 yaşlarında başlayan halüsinasyonlarından kaçmak için sanata sığınan sanatçının ağzından ; 'Puan, Güneş'in şeklindedir. Güneş de enerjinin sembolüdür. Dünyanın, hayatımızın... Ay da puan şeklindedir, sakindir. Yuvarlak, yumuşak, renkli, hissiz ve bilinmez. Puanlar sonsuzluğa giden yoldur.''


  Sanki defile öncesi podyum sırasını bekleyen mankenler :) Selvi'ye özellikle bu fotoğraf için kocaman öpücüklerrrrrr :* Zincirlerle dolu bileğe ve pasparlak loaferlara bayıldımmm. İkisinin aynı karede oluşunu ise çok çok çok daha fazla sevdim.


  Vitrin olsun, Paris'ten olsun, rengarenk olsun..


  Kocaman çikolata topları üzerindeki kıpkırmızı yüksek topuklar, postuma son noktayı koyuyor.

  Selvi'nin Paris fotoğrafları ve ardından, sonunda 28 Eylül'de vizyona giren 'to Rome with love' ı izlemem, beni  ciddi anlamda itekliyor. Hadi hadiiiii kaç artık biyerlere !! ama ne zaman ??

1 Ekim 2012 Pazartesi

kolyesel

Bilekliklere ara verip kolyelere odaklandım sanki bu ara. Birkaç örnek de alttaki fotoğraflarda.


Üstteki mercan renkli kolyeyi birkaç gün önce yaptım.Dokusu ipek benzeri bir kumaşı üç uzun şerit şeklinde kestim ve saç örgüsü gibi ördüm. Ardından, normal şartlarda takmayı aklımın ucundan bile geçirmiyceğim taşlı bijuteri bir kolyeyi misina ile bu kumaşa diktim.Özellikle bisiklet yaka tişörtlerin üzerinde çok severek kullanıyorum kolyemi.
Ps: Tek başına değil de birkaç kolye ile kombinleyince çok daha eğlenceli duruyor.


Kalpli kolyeme de ufaktan bir el attım. Zinciri oldukça uzun olan bu kolyeyi, iki tarafından da keserek kısalttım. Bence yaka altında kullanınca çok daha güzel durdu.


Geyikli kolyemi ise kaç sezondur kullanıyorum bilmiyorum ama hala onu çok seviyorum. Yaz aylarında rafa kaldırdığım kolyeyi indirme zamanı geldi. Kışlıklar çıkmaya başlasııın :))