29 Ekim 2012 Pazartesi
27 Ekim 2012 Cumartesi
Biz Olalım Yeter !
Sütsüz koyu bir kahve + gereksiz gürültülü müzik = hafifinden mutsuzluk
Şu vedalar beni mahvediyor. Dün mutluluk pik yaptı, bugün ise gün boyunca inişteydi ve şuan pff..
Hep diyoruz 'biz olalım yeter!' ve yetiyor da.. Sokaklara hayat geliyor, ardından sokaklar coşuyor :))
Makarnasız olmaz diyoruz mesela. Aç veya tok olmak.. O da ne?? Nasıl yani tokuz diye makarna yemiycez mi cidden !! Ne alakaaa??
Her mekanda en güzel renkler bizim karşımıza çıkıyor. Hani diyoruz ya 'biz olalım yeter!', yetiyor işte :))
Takı vitrinleri şeklinde dolaşmak, hep bizken en eğlenceli halini alıyor.
Şu küçücük defterin içinde biz Londra'da, İzmir'de, Paris'de, Barselona'da, Marmaris'te, Antalya'dayız. Ancak işte zor olan şuan, biz olamadığımız zamanlar, özellikle şu ilk saatler en fenası.. Hep bu yüzden sütsüz, iğrenç bi kahve içiyorum tam şuan.
Sabah olsun hemen kendime bi latte yapıcam.
Dün biz; Gül Sokak, Gazi Kadınlar Sokağı, Muzzaffer İzgü Sokağı, Can Yücel Sokak ve Kordondaydık.
Bu gün ben hala İzmir'deyim evimde, sen de İstanbul'dasın yeni evinde. Özledim bile.
Kız arkadaş = gez toz + alışveriş + makarna + sütlü kahve + hep gül hep gül + veda ile yıkıl + abart uçsun :)
Yeni şehrinde yeni başlayan hayatın, şuana kadar olandan bile daha keyifli, daha mutlu ve daha fazlası gerçekten var olabilir mi bilmiyorum ama daha renkli olsun. Her yeni şehirde, ülkede tatlı tatlı tembellikler yap :))
Şu vedalar beni mahvediyor. Dün mutluluk pik yaptı, bugün ise gün boyunca inişteydi ve şuan pff..
Hep diyoruz 'biz olalım yeter!' ve yetiyor da.. Sokaklara hayat geliyor, ardından sokaklar coşuyor :))
Makarnasız olmaz diyoruz mesela. Aç veya tok olmak.. O da ne?? Nasıl yani tokuz diye makarna yemiycez mi cidden !! Ne alakaaa??
Her mekanda en güzel renkler bizim karşımıza çıkıyor. Hani diyoruz ya 'biz olalım yeter!', yetiyor işte :))
Takı vitrinleri şeklinde dolaşmak, hep bizken en eğlenceli halini alıyor.
Şu küçücük defterin içinde biz Londra'da, İzmir'de, Paris'de, Barselona'da, Marmaris'te, Antalya'dayız. Ancak işte zor olan şuan, biz olamadığımız zamanlar, özellikle şu ilk saatler en fenası.. Hep bu yüzden sütsüz, iğrenç bi kahve içiyorum tam şuan.
Sabah olsun hemen kendime bi latte yapıcam.
Dün biz; Gül Sokak, Gazi Kadınlar Sokağı, Muzzaffer İzgü Sokağı, Can Yücel Sokak ve Kordondaydık.
Bu gün ben hala İzmir'deyim evimde, sen de İstanbul'dasın yeni evinde. Özledim bile.
Kız arkadaş = gez toz + alışveriş + makarna + sütlü kahve + hep gül hep gül + veda ile yıkıl + abart uçsun :)
Yeni şehrinde yeni başlayan hayatın, şuana kadar olandan bile daha keyifli, daha mutlu ve daha fazlası gerçekten var olabilir mi bilmiyorum ama daha renkli olsun. Her yeni şehirde, ülkede tatlı tatlı tembellikler yap :))
26 Ekim 2012 Cuma
Mutlu Bir Gün İçin;
Evden dışarı adımımı atar atmaz 'Iyyyyy ben ne giydim yaaaaa!!' 'Bu ayakkabılarla bütün gün nasıl idare edicem??' vb. düşüncelerle dolarsam, o gün belli ki zorlu geçicek. Ancak takılarım harikaaaa ise ve yanımda deli özlediğim, süper sevdiğim, günlerdir yolunu gözlediğim :)) biricik arkadaşım varsa günümün kötü geçme ihtimali var mıdır ??
Bilekler, parmaklar, yakalar.. Aman tek birini bile atlamayalım, teker teker dolduralım. Bugün bayram, takıları abartalım uçsun :)
Dün gece yaptığımız; tırnak koyu-uçlar açık olan french, bugün sabahtan tam tersine çevrildi ve bu defa tarafımızdan çok daha fazla beğenildi. Güzel gülüşlü denizimle latteler hep daha lezzetli, günler hep daha güneşli daha polyanna, biz hep daha güzeliz :))
Bilekler, parmaklar, yakalar.. Aman tek birini bile atlamayalım, teker teker dolduralım. Bugün bayram, takıları abartalım uçsun :)
Dün gece yaptığımız; tırnak koyu-uçlar açık olan french, bugün sabahtan tam tersine çevrildi ve bu defa tarafımızdan çok daha fazla beğenildi. Güzel gülüşlü denizimle latteler hep daha lezzetli, günler hep daha güneşli daha polyanna, biz hep daha güzeliz :))
24 Ekim 2012 Çarşamba
22 Ekim 2012 Pazartesi
seni seviyorum irina
Birkaç haftadır 'neden artık tiyatroya gitmiyoruz?' sorusu bizi oldukça rahatsız etmeye başlamıştı ve bunun üzerine geçen cumartesi, arkadaşımın afişini gördüğü 'seni seviyorum irina' isimli oyunu izlemeye karar verdik. Hemen iletişim numarasını arayıp birkaç küçük bilgi aldıktan sonra, konusu hakkında fikir yürütmeye başladık. Afişteki kadının fotoğrafı nedeniyle de, tamam dedik 'bu kesin Balkanlarda geçen, eski dönemlerden bir aşk hikayesi ' olley!!!!
Oyun 20:30da başlıycaktı ve bizim iş çıkışı bolca vaktimiz vardı. İlk olarak binamızın hemen karşısındaki yemyeşil ağaçlar altındaki kahvede, fincanda pişmiş misss Türk kahvelerimizi içtik. Bu arada kahve dediğim, tahta iskemleleri ve ekoseli masa örtüleriyle bildiğimiz açık hava kahvehanesi, 'cafe' filan değil yani. İşletmeci, kadın olunca masaların üzerinde, kesilmiş pet şişeler içinde bile olsa rengarenk çiçekler oluyor.
Oyun, Güzelyalı Kültür Merkezi'ndeydi ve bizim hala vaktimiz vardı. Normal şartlarda sahil tarafında oturup, birkaç bişey içip salona gitmek en mantıklı seçenekti. Ancak biz ara sokaklarda çiğ köfte dürüm yiyip, üzerine de cila olarak 2şer midyeyi tercih ettik :)) tabi bunların yanında çok tatlı bir sohbet de bize eşlik etti.
Oyuna gelince.. yaratıcılığımıza gerçekten hayran kaldık, çünkü konunun bizim düşündüğümüzle alakası yoktu. Olsun biz sürprizleri seviyoruz :)) Oyunun yazarı, yönetmeni ve başrol erkek oyuncusu aynı kişiydi (bu, yazdığı 19. oyunmuş). 2. ve son oyuncu da meşhur İrina olan kadın oyuncuydu. 2 perdelik oyunda, isminin Haldun mu, Hilmi mi, Hakan mı veya başka birşey mi olduğuna karar verilmeyen erkek karakterin, İrina tarafından terkedilmesiyle içinde bocaladığı, hayal mi gerçek mi olduğuna karar veremediği anlar anlatılıyor. Bu sırada da İrina isimli karakter sürekli oyuna girip çıkıyor.
Bu arada kadın oyuncu, oyunun temposunu çok fazla alçalttı, çok zayıf kaldı. Oynarken ben rol yapıyorum diye bağırdı resmen. Zaten sadece 2 kişilik olan oyunda, İrina gibi bir karakteri canlandırması için neden bukadar zayıf bir oyuncunun seçildiğini anlayamadık.
Temel amaç tiyatro olmasına ve izlediğimiz oyunu sevmememize rağmen, akşamımızın tamamını düşününce inanılmaz keyif aldık, çok eğlendik :)) ve mutlaka daha sık tiyatroya gitmeye karar verdik..
Yoğun bir iş günü,kahve,çiğ köfte-midye (ilginç ama midemizi bozmadık), çok tatlı sohbetimiz,tiyatro. Hepsi birarada düşünülemiyor değil mi? Ancak bu kadar eğlenceli geçmesinin nedeni, işte tam da buydu.
Oyun, Güzelyalı Kültür Merkezi'ndeydi ve bizim hala vaktimiz vardı. Normal şartlarda sahil tarafında oturup, birkaç bişey içip salona gitmek en mantıklı seçenekti. Ancak biz ara sokaklarda çiğ köfte dürüm yiyip, üzerine de cila olarak 2şer midyeyi tercih ettik :)) tabi bunların yanında çok tatlı bir sohbet de bize eşlik etti.
Oyuna gelince.. yaratıcılığımıza gerçekten hayran kaldık, çünkü konunun bizim düşündüğümüzle alakası yoktu. Olsun biz sürprizleri seviyoruz :)) Oyunun yazarı, yönetmeni ve başrol erkek oyuncusu aynı kişiydi (bu, yazdığı 19. oyunmuş). 2. ve son oyuncu da meşhur İrina olan kadın oyuncuydu. 2 perdelik oyunda, isminin Haldun mu, Hilmi mi, Hakan mı veya başka birşey mi olduğuna karar verilmeyen erkek karakterin, İrina tarafından terkedilmesiyle içinde bocaladığı, hayal mi gerçek mi olduğuna karar veremediği anlar anlatılıyor. Bu sırada da İrina isimli karakter sürekli oyuna girip çıkıyor.
Bu arada kadın oyuncu, oyunun temposunu çok fazla alçalttı, çok zayıf kaldı. Oynarken ben rol yapıyorum diye bağırdı resmen. Zaten sadece 2 kişilik olan oyunda, İrina gibi bir karakteri canlandırması için neden bukadar zayıf bir oyuncunun seçildiğini anlayamadık.
Temel amaç tiyatro olmasına ve izlediğimiz oyunu sevmememize rağmen, akşamımızın tamamını düşününce inanılmaz keyif aldık, çok eğlendik :)) ve mutlaka daha sık tiyatroya gitmeye karar verdik..
Yoğun bir iş günü,kahve,çiğ köfte-midye (ilginç ama midemizi bozmadık), çok tatlı sohbetimiz,tiyatro. Hepsi birarada düşünülemiyor değil mi? Ancak bu kadar eğlenceli geçmesinin nedeni, işte tam da buydu.
16 Ekim 2012 Salı
Oz Büyücüsü
Ayakkabılarımın, Dorothy'nin yakut ayakkabıları gibi parıl parıl parlamaması, onları giyince kendimi Batı'nın lanetli cadısından kaçıyormuş gibi hissetmeme engel değil !
Dorothy'nin ayakkabıları, şu son birkaç sezonun ürünü olsaydı eminim onlar da üçgen burunlu olurdu :))
15 Ekim 2012 Pazartesi
Yeni Hafta
-Güneşli olsun (biraz yağmur yağsın).
-Eğlenceli olsun.
-Müzikli,kitaplı,dergili,sinemalı,tiyatrolu,baleli,operalı.. işte sanatlı olsun diyelim.
-Rengarenk olsun (bazı günler gri olsun).
-Romantik olsun.
-Huzurlu olsun.
-Mutlaka deniz manzaralı olsun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)